Bir yıl boyunca sıktım dişimi yazmayayım diye ama artık dayanamayacağım! Timur Savcı senin bu tarihimizle alıp veremediğin nedir arkadaş ya? “Muhteşem Yüzyıl / Aşk-ı Derun” dizisinde Kanuni Sultan Süleyman dönemini yalan yanlış tarihi bilgilerle anlattınız… Sesimizi çıkarmadık çünkü muhteşem bir oyuncu kadrosunu hayranlıkla izledik.

Topkapı Sarayı’nın Müdürü Prof.Dr.İlber Ortaylı hoca (ayrıca kendisini çok severim ve kitaplarını okurum) tam da bu konuyla alakalı süper bir tespitte bulunmuştu. İlber hoca aynen şunları söylemişti;

“Muhteşem Yüzyıl’da Kanuni’yi oynayan çocuk, bir tiyatrocudur, dans tecrübesi vardır. Yanındaki oyuncular da öyle. Hepsi uzun boylu, uzun bacaklı. Sarayda gördüm ‘Muhteşem Yüzyıl’ çekimlerini. Aman Allah’ım, padişah beni ziyarete geldi o kılıkla! Neredeyse eğilecektim önünde. Çok çarpıcı. Arkasında da Malkoçoğlu, gerçek gibi. Tabii bunlar beni etkilediği gibi Slovakya’ya kadar insanları da etkiliyor.”

Türkiye’nin en önemli tarih profesörlerinden biri bu tespitte bulunmuştu. Oyunculuklar o kadar iyiydi ki; bizde dikkatle izliyorduk. Ama 45 yıllık taht hayatı boyunca atın üstünden inmeyen koskoca Kanuni Sultan Süleyman Han’ı sanki haremden hiç çıkmıyormuş gibi lanse ettiniz. O dönemde devlet bazında alınan kararların Türkiye Cumhuriyeti için ne gibi sonuçlar doğurduğunun altı hiç çizilmedi! Mesela Fransa’ya tanınan kapitülasyonlar ile yapılan bu büyük hata Lozan Antlaşması’na kadar belimizi bükmüştür. Türkiye Cumhuriyeti olarak büyük bir rest çekerek bunu tanımamıştık! Ayrıca o dönemin doğurduğu borçları yıllarca ödemek zorunda kaldık. Ben zaten Fatih Sultan Mehmet Han, Yavuz Sultan Selim Han ve 2.Abdulhamid Han hayranıyımdır.

Yavuz Sultan Selim’in saltanatı kısa sürmüş olsa da; Osmanlı İmparatorluğu’nun, oğlu Süleyman döneminde altın çağını yaşamasına zemin hazırlamıştır. Sultan Selim, babasından devraldığı boş hazineyi ağzına kadar doldurmuştur ve şöyle vasiyet etmiştir:

“Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin.” Bu vasiyet tutulmuş, o tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı Osmanlı’nın yaklaşık 400 yıl sonraki iflasına kadar Yavuz’un mührüyle mühürlenmiştir. Bugün bile hazine kapısında onun mührü bulunmaktadır. Gayet net bir şekilde söyleyebilirim ki; Sultan Süleyman resmen servet batırmıştır. Tepki dolu seslerinizi duyar gibiyim. Hiç önemli değil…gelin hep beraber bunun nedenlerine bakalım…

8 Eylül 1529 tarihinde düşen Budin kalesi sonrası Elbasan sancakbeyi Hasan Bey’i muhafız bırakan Kanunî, 12 Eylül’de Macar taht şehrinden ayrılıp Viyana üzerine yürüdü.

Hiç taarruz görmemiş bir komutan bile bilir ki; ordu ilkbahara girerken yola revan olur, savaşı yazın yapar ve kışa girerken de ülkesine zaferle geri döner. Başlı başına ayrı bir savaş stratejisi gerektiren Viyana için orduyu tam kışın başlayacağı sırada nasıl savaşa sokarsın? On binlerce askerden oluşan Osmanlı Ordusu’nu karargah olarak bile bir arada tutmak çok zordur. O zor şartlar altında bunun devlet-i aliyye ‘ye nasıl bir maliyete sebep olabileceğini hiç hesaplamadılar mı?

Daha derin örnekler verelim;

Rivayete göre şöyle bir olay anlatılır;

Bir gün şehzade Süleyman babası Selim Han’ı ziyarete gelir. Baştan aşağı samur kürkler, altın işlemeli kaftan, zümrüt ve yakutlar içerisindedir.

Yeniçerinin hayranlık duyduğu büyük komutan, Nakşibendi olan ve kurallarını iyi bilen koskoca Yavuz Sultan Selim Han’ın ise somun ekmek ve çorbadan oluşan mütevazı bir sofrası vardı.

Şehzadesi Süleyman’ı bu şekilde karşısında gören Selim Han, oğlunu şöyle bir süzer ve tarihe geçecek sözleri beyan eder;

“ Bre Süleyman, anana ne bıraktın?”

Selim Han geleceği iyi görmüş olacak ki; oğlu Manisa valisi iken ona zehirli kaftan göndermişti. Fakat son dakikada kaftanın zehirli olduğunu fark eden Pargalı İbrahim Paşa onu kurtarmıştır. Gel gör ki Süleyman yıllar sonra; oğlu Mustafa’nın idamının emrini cellatlara bizzat kendisi vermiştir. İmparatorluğun kaderi de bu idam ile değişmiştir zaten!

(2014 yılında “Şehzade Mustafa, Cellat ve Ney” yazımda fikirlerimi belirtmiştim)

Kısacası Süleyman’a taht biraz da altın tepsi ile sunulmuştur çünkü kendisine rakip olabilecek başka şehzade yoktu. Hiçbir zaman taht kavgası yaşamadı. Rakamların bir takım sistematik sihirleri vardır. Süleyman Han’da 10 numaralı padişahtır!

Yavuz Sultan Selim Han;

Acem diyarlarındaki (İran ve Irak) devletlere karşı olan hainliği yüzyıllar öncesinden görmüş ve hücumlarını sadece buralara yapmıştır.  Tahtı devraldığında 2.375.000 km2 olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 2,5 kat büyütmüş ve ölümünde imparatorluk topraklarının 1.702.000 km2’si Avrupa’da, 1.905.000 km2’si Asya’da, 2.905.000 km2’si Afrika’da olmak üzere toplam 6.557.000 km2’ye çıkarmıştır. Padişahlığı döneminde Anadolu’da birlik sağlanmış; halifelik Mısır Memluk’lerine bağlı Abbasilerden Osmanlı Hanedanına geçmiştir. Ayrıca devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu’nu ele geçiren Osmanlı, bu sayede doğu ticaret yollarını tamamen kontrolü altına almıştır. Akıl almayan bir zenginlik ile hazine ağzına kadar dolmuş ve taşmıştır.

Asıl amacı ise kendisinden sonra tahta çıkacak olan şehzadesinin güvenli bir şekilde arkasını Doğu’ya verip, Batı’ya yürümesini sağlamaktı. Kafirin kalbine yani Papa’lığın tam bağrına İslam’ın kılıcını saplamasıydı arzusu… Gel gör ki;

Viyana alınsaydı bugün Papa bile Müslümandı!

Buradan dönelim Timur Savcı’ya!!

Bu kadar önemli şeyler var iken;

Sen kalktın sadece Harem’i baz alarak kurguyu yaptırdın! Yetmedi ‘Harem’ bir okul iken sen onu geneleve çevirdin! Dizinin tamamı Hürrem Sultan ile Mahidevran Sultan’ın göğüsleri arasında geçti! Sonra bunlardan mütevellit, sayende (!) dizinin oyuncu kadrosunun üzerine bir lanet çöktü!

Tuncel Kurtiz öldü, Halit Ergenç bacağını kırdı, senarist Meral Okay öldü, Meryem Uzerli evlilik dışı bir çocuk doğurdu ve psikolojisi çöktü, Nur Fettahoğlu tam evlenecek iken; müstakbel damadın başkasıyla evlendiğini gazetelerden öğrendi ve onun da psikolojisi çöktü! Tesadüf mü? Tabii ki değil! Manevi alemden acaba üstünüze lanet yağmış olabilir mi? Hiç düşündünüz mü bunları?

Şimdi Muhteşem Yüzyıl / Kösem ‘i çekiyorsunuz!

Görüntü kalitesi daha iyi, tarih daha iyi anlatılıyor ama oyuncu seçimleri facia!

Hürrem Sultan rolü için Meryem’i nasıl aylarca tırım tırım arayıp bulduysanız Kösem Sultan için de aynı şeyi yapacaktınız! Beren kim, Kösem Sultan rolünü oynamak kim? Önce yürümeyi öğrensin!

Ayrıca ‘Abartılı mimiklerden oluşan sinema ve televizyon oyunculuğu olmaz’ artık biri ona söylesin bunu!

Mete Horozoğlu’nun oyunculuğu ise gerçekten diziyi kurtaran tek şeydi! Konservatuvarda isimsiz ama çok yetenekli oyuncular var. Allah aşkına biraz üşenmeyin de araştırın! Cast işi zaten o kadar ayağa düştü ki; sektörün sonunu bu çapulcu ajanslar ve çalışanları getirecek zaten!

Yeni sezon için görüyorum ki;

Dizinin yayın haklarını Fox Tv satın almış! Fox TV’nin sahibine bakalım şimdi…

85 yaşında olan Rupert Murdoch,

Politik açıdan muhafazakâr olmasıyla, muhafazakâr politikacıları ve görüşleri savunmasıyla eleştirilir.

Profesör Roy Greenslade’in Guardian Unlimited için yazdığı bir makalede Murdoch’ın medya imparatorluğuna ait 175 gazetenin tamamının, Irak savaşını savunan haberler yaptığına işaret edilir

Bağdat fatihi koskoca 4.Murad’ın anlatıldığı dönemi kalktınız bu melun adama mı sattınız?? Bu seferki lanetiniz bence çok büyük olacak!

Saygılarımla