Serdar Turgut, köşe yazılarından birinde bahsetmişti. Bir gün babası her gün kapıyı çalan kalaycıya kafası atar. Üstünde bornoz varken kapıyı açar “- Al bunu kalayla” diye havluyu atar üstünden!! Adam bir daha da mahalleye uğramaz

‘Bizim Evin Halleri’ yazımda daha önce babamı yazmıştım. Buradan Serdar Turgut’a sesleniyorum. Seninki yanlışlıkla evi yakıp, ana haberlere çıktı mı bebeğim? : )

Hüso’da (babam) bu sene Parkinson çıktı ve 80 yaşında… Bu yüzden iyice ipini kopardı. Dünya hepten umurunda değil! Doktor ikinci görüşmede tekrar para aldı diye kafası attı.

‘-Yakarım bu hastaneyi’ diye olay çıkarttı ve biz kendimizi güvenlik görevlilerine dert anlatırken bulduk. Ömrüm boyunca aile hayatım düz olmadı. Yemin ediyorum babamın bu halleri 30 sene önce böyle olsaydı, ben şu anda Türkiye’nin ilk beş holding patronlarından biriydim. Çünkü acayip demokrat, eğlenceli, yatırım uzmanı ve sonuç odaklı bir ihtiyarcık oldu. Gel gelelim bu hallerin bitmek bilmeyen eğlenceli ama macera dolu hallerine…

Üç oyuncağından biri televizyonu, diğeri bilgisayarı ve en önemlisi ise arabası. Cuma gününden beri televizyonu bozuk ve çıldırmış durumdaydı. Samsung çağrı merkezi ha bugün ha yarın diye diye babamı oyalayıp durmuş. Az evvel aradılar beni… ‘-Tamir için geliyoruz’ diye… Öğrendim ki ; adamları bir güzel tehdit etmiş!

Telefonda dedim ki;

“- Baba , adamları tehdit etmişsin!”

“- Heaa, ettim! Noolmuş? ‘Kızım, Yazar benim… Söylicem sizi yazsın. Sosyal Medya’da rezil olun!’ dedim”

“- Pes, Hüso…! Memlekette OHAL var. Biliyorsun dimi?”

“- Bizde de annen var! Televizyonda haberlere bakmam lazım”

Günlük yaşantımız dizi seyrinde, hep böyle… Geçenlerde Nuran’a (annem) kızmış yine… ‘Alıcam bi silah tarayacam bu kadını’ diye söylenip duruyordu.

Bazen ağlamaklı oluyorum çünkü militan gibi sokaklarda geziyor. Parkinson hastası, 80 yaşında ve araba kullanmaması lazım ama ne yaptıysak kar etmedi!

Buradan Trafik Polisine ihbarda bulunuyorum.

Fotoğrafını gördüğünüz bu amcanın ehliyetine el koyun ve beni arayın, nerdeyse gelip alırım… Bu yazımı büyük ihtimal okuyacak ve kızacak. Hüso, her şey senin iyiliği için!

Yazının başında belirttiğim ev yakma olayına gelince… Babamın arabasında takma dişlerinden tut, kovaya kadar ne ararsan var. Lunapark arabaları gibi oraya buraya çarparak kullanır. Ama her defasında ısrarla ona çarptıklarını söyler. Bundan on yıl önce yine motor bakımını umursamamıştı. Eve geldikten on beş dakika sonra garajdan yoğun gelen dumanlar içinde büyük bir yangın çıktı ve biz yanmaya başladık. Bütün bina polis ve itfaiyeyi aramaya başladı, bende son kez konuşmak için kardeşlerimi aradım. Bir ara baktım Hüso anneme şöyle diyordu;

“- Nuran, ben bi gidip garaja bakayım”

Annemden cevap

“- Ay deli misin, sen?”

Bunu söylediği sırada babam kapıyı açmıştı bile…
Ama aynı anda kapıyı kapadı çünkü yoğun duman onu geri püskürttü.

Yüzünü tekrar bize döndüğü zaman ise ben sinir bozukluğu ile kendimi tutamayıp kahkahayı patlattım.

Babamın yüzü yerine sadece kulakları isten simsiyah olmuştu çünkü kulakları uydu çanağı kıvamında… yani kepçe! 🙂

Can havliyle balkona kendimizi attığımız zaman ise aşağıdaki manzara taktire şayandı. Bütün basın kameraları yoğun ışıklarıyla birlikte full hd yayındaydı. Polis ekipleri ve itfaiyeleri saymıyorum bile!

Annem Kraliçe Elizabeth misali, balkondan halkı selamlıyordu.

Babam ise annemi kıskanmış olacak ki;
kameraların ışıklarını kapattırmayla boğuşuyordu.

Ben de;
‘ Şuradan bir kurtulalım “genç beyinleri koruma vakfı” denen bir şey varsa oraya sığıncam, anasını satayım! ’ düşüncelerindeydim

Başka maceralar yok mu? Olmaz mı?

Okurken çok komik dimi? Bir de bana sorun…

Bir ara babamın az daha gayrı meşru çocuğu çıkıyordu

Onu da başka yazıya artık!

Sevgilerimle , millet!