Gay’lerin dünyasını yazmayı düşünüyordum… Ama geçen bir mekanda Bennu adında cıvıl cıvıl, hayat dolu ve aşka aşık bir kadın ile tanıştım. Bütün yazının seyrini değiştirdi. Onu dinlerken kafamdaki bütün konunun ve kelimelerin üzerine bir çizik attım.

Aşk acısı çekiyordu Bennu… Bunu anlatırken sizi kesinlikle sıkmıyordu. Hayat doluydu çünkü… Kırk yaşındaydı ayrıldığı sevgilisi yirmi sekiz yaşındaydı… Ama sanki doğduğu andan itibaren yaşını unutması için bir söz vermişti kendisine. Bu arada kendisi bir oğlak burcu. Son dört aydır çok fazla tanık olduğum üzere bir Terazi burcu erkeğinden yaralıydı. Bennu o kadar Avrupalı ki her şeyi bir mantık çerçevesine oturtuyor. Ve gelişmemiş ülkelere özgü olan bastırılmış hiçbir duygu yok içinde. Gayet net ve yalın anlatıyor her şeyi. Cinselliği kabullenmiş ve bunu da kendine olan özgüveniyle anlatıyor… Kişinin kendine olan güveni egosundan değil özgüveninden geldiği sürece tadından yenmez o kişinin. Kendimden bilirim bazen kendime olan güvenim güzel ülkeme dar gelir.

“-Bennu” dedim, bir “-Eveehhtt” demesi var, sanki annesi İngiliz babası Türk. “-Biliyor musun” dedim şu anda yazının bütün seyrini değiştirdin. “-Gerçekten” mi dedi ‘Eveehhtt’ diye cevap vermek istedim ama deliliğimden ürkmemesi için çenemi kapadım. Seni yazacağım ve senin gibi kadınları.. Evet, kadın diyorum BAAAYAAN demiyorum.. Kırolar ‘baaayan’ diyince çok kibarlaşıyorlar ya, peki erkeğe BAY mı diyoruz? Bak sinirlendim şimdi! Bu da başka bir yazı konusu olsun. Bayan dendiği zaman ne oluyoruz ‘Kadın’ dendiği zaman ne oluyoruz… Neyse!

Bennu gibi olanlar; yani yaşı erkeğinden büyük olan kadınlar…

Coco Chanel’in ilham aldığı kadınlar… Tadı Bordeux şarabı gibi, yıllandıkça güzelleşen dişiler onlar…

Onlar özgürdürler… Leopar gibidirler… Kendisi istemediği sürece elmastan tasma takamazsınız onlara… Tercihlerini hayattan, aşktan yana kullanmışlardır. Kapris bilmez, huzursuzluktan hoşlanmazlar. Çünkü mutluluğun anlık olduğunu bilirler. En büyük kahkahalarında bile hüzün vardır. Çok iyi bir gözlemci iseniz; bunu anlayabilirsiniz ancak… Bu yaşam dolu ve hayattan zevk alan hallerine kendi yaş grubu eşlik edemez. Nüfus cüzdanlarının ibresi kırk yaşını gösteriyor ama fizik olarak otuz yaşında olarak dolaşıyorlar. Dolayısı ile ne yapsın elli yaşındaki adamı? Eskiden sen beni görecektin laflarını mı dinlesin, Viagra sorununu mu yoksa tansiyon hapını mı takip etsin? Bu yüzden en az beş, en fazla on beş yaş farkla aşkı yaşamaya çalışan kadınlardır onlar…

Ama unuttukları çok önemli bir şey var. Bu aşkı başlatan ama sonlanmasına da sebep olan bir şey… Erkekler büyümeyen çocuk gibidirler ve çocuklar acımasızdır. Ellerindeki oyuncak eskimeden yenisini isterler. Dükkândaki en pahalısı da olabilir bu en ucuzu da olabilir. Siz oyuncak onlar ise çocuk… Siz olmaz hatta olamaz dersiniz ama o gerekirse en kötü şekilde hatta tepine tepine ağlayarak o oyuncağı gider alır. Bu yüzden klasik olarak erkekler otuz yaşından sonra olgunlaşır denir. Bana sorarsanız alakası yok! Sadece oyuncak tercihleri değişir… Otuz yaşından önce trenle oynamayı seviyorken otuzdan sonra yarış arabalarına yönelir. Bu yüzden de o yarış arabalarının sonu Viagra eşliğinde kalp krizidir. Allah’tan bizim cenazeler kapalı! Yoksa 1 halka atana 2 Marlboro bedava! Hadi bakalım bu da başka bir yazı konusu olsun!

Coco Chanel kadınları demiştik değil mi? İşi sulandırmadan toparlayalım.

Onlar her biten aşkın arkasından evlerinin verandasında Nina Simone eşliğinde şaraplarını yudumlayan kadınlardır…

Gecenin sonunda belki de yeni tanıştığı aşkı düşünmektedir…

Kimbilir,

Sevgilerimle..