On yıldan fazla bir şehirde yaşıyorsanız eğer artık oraya aitsinizdir. Ve İstanbul oryantal bir New York’tur. Şehir hiç uyumaz ve sürekli değişir. Bazen 24 saat yetmez insana. Kulağınızın arkasında Earth, Wind &Fire’ dan “Fantasy” veya Sezen’den “Beni Yak Her Şeyi Yak” çalar devamlı. Buram buram aşk, fantasy, acı, cinsellik kokar şehir. Bazen bir kadının kalça kıvrımları gibi bazen bir erkeğin adonis kasları gibidir. Siz de kendinizi podyumda zannedersiniz ve şehrin akışına bırakırsınız kendinizi. Ama çok gariptir ki 17 milyonluk şehir biten aşklardan sonra küçücük kalır. Her bir köşe her bir kaldırım mayın tarlası gibidir… Hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza dikiliverir o aşk. Ya kendisi ya parfümü ya da benzeyen bir kahkaha tonu ile. Siz heyecanla donup bakarsınız ya karşınızda dikiliyordur ya da yoktur. Anlık kalp çarpıntısı, elini nereye koyacağını bilememeler, farkında olmadan saçları düzeltmeler…

Parfüm, kişinin imzası gibidir. Marilyn Monroe erkeği üç şey belirler demiş. Ses tonu, gülüşü ve parfümü. Kendisine katılıyorum zira ikizler burcu olduğu için daha da onaylıyorum : )

Kadınların da tarzını belirleyen şeyler arasında parfüm çok önemli bir yer teşkil ediyor. Mesela ben bir Versace dişisiyim. 8. Sınıfta Versace Red Jeans ile başlayan yolculuğum hala Versace ‘ın bir başka parfümü ile devam etmektedir. Bazıları Bvlgari kadınıdır bazıları Chanel..Her biri farklı tonda farklı tarzdadır. Erkek de öyle değil midir?

Bir yerde hesap ödersiniz veya arkadaşınızla yemek yersiniz. Arka taraflardan bir parfüm gelir. Beyniniz uyuşur böyle. Mideniz kasılır. O saniyeler içerisinde yaşanan o aşkın en derin sırlarına en derin tutku dolu anlarına dönersiniz. Her şey yavaş çekimde gerçekleşir sanki. Arkanızı dönmekle dönmemek arasında can çekişirsiniz. Dayanamaz ve geri dönersiniz. İşte o an ya karşınızdadır ya da bir başkasıdır. Erkeğin veya kadının yanında yeni sevgilisi varsa eğer kimse birbirini tanımak istemez. Hem bir korku vardır hem de özlem dolu anlar… Yanındaki kim acaba? Sevgilisi mi arkadaşı mı? Siz bu soruları düşünürken pat diye Selam verirse cevap gelir kendiliğinden. Sevgilisi değilmiş! Arkadaşıymış..Daha sonra kuru bir “- Naaber? Nasılsın?” Soruları. Alışkanlıktan verilen iyiyim cevapları. Karşılıklı süzmeler ve tartmalar. Kadın o sırada ayrılma sebeplerini aklından jet hızıyla geçirir. Mesela; ” Beni aldatmıştın şerefsiz! Nasıl olmamı istersin? Telefonda yakalamıştım mesajları sen kuzenim diye yutturmaya çalışıyordun. Ben de küfür edip kırıp döküp yok babam deseydin bari diyip basıp gitmiştim. En son konuşmamız bu olmuştu” gibi… Kadın o an bunları düşünürken bir yandan da erkeğin fiziksel görüntüsünü tartıyordur. Kadın benden sonra kimseyi sevdi mi acaba diye düşünürken erkek ise benden sonra kimseyle sevişti mi acaba diye düşünür. Kadın ve erkeğin en büyük temel farkıdır aslında. Biri tene dokunur biri kalbe… Kalbe dokunan mı aldatır yoksa tene dokunan mı?

Kadın kendisinden sonra erkek çirkinleşmişse veya iş hayatı kötü gitmiş ise vahşi bir zevk alır. Eğer erkek tam tersi çok fit, mutlu ve başarılı ise kadının yapacağı ilk hamle saç değişikliği, ayakkabı almak ve spor salonuna yazılmaktır. Erkek ise o an tam tersi dünyalar içerisindedir. Kadın kötü durumdaysa ve iş hayatı kötüyse erkek merhamet eder. Üzülür kendi iç dünyasında. Yapıları gereği kadın ilişki içerisinde merhameti yaşar. Erkek ise ayrıldıktan sonra… Erkek karşılaşma anında salak gibi hayatında biri olup olmadığını öğrenmek ister ve bunu çok belli eder ama kadın daha ilk 5. Dakikada anlar hayatında bir kadın olup olmadığını. Çünkü kadın eli değmiş erkek çok bellidir. Tanrı, kadına doğuştan sezebilme yeteneği vermiştir. Erkeğe ise 5 duyu organı vermiş ama hissedebilme yeteneğini vermemiştir.

Barcelona Barcelona filminde Penelope Cruz’un bir repliği vardı.

Demişti ki; “En romantik aşklar yarım kalanlardır“.

Yarım kaldığı sürece güzeldir, evet! Eğer bu karşılaşmalar yarım kalan bir aşksa telefonlar mutlaka tekrar alınır. Ama unuttukları bir şey vardır her iki tarafın da; Zaman… Çünkü en iyi ilaçtır. Her şeyi iyileştiren tek şey… Yarım kalan o aşk kabuk tutmuştur zamanın iyileştirici gücüyle. Tekrar bir araya geldiklerinde; Ne tenler aynıdır ne de gözler. Yeni sözler verilmez eskinin hesaplaşması sorulur devamlı. Aşk birkaç görüşmeden sonra savaşa dönüşür. En iyisi biz arkadaş kalalım klasik repliği her iki tarafın da son cümlesi olur…

Bu yüzden bırakın hafızanızda o muhteşem haliyle kalsın. Bırakın o parfüm onunla güzel kalsın. Çok özlerseniz eğer girin bir dükkâna bileğinize sıktırın. O gün onu yaşayın. Aşkınıza uzaktan bir selam edin..Bir mekânda o kokuyu duyduğunuz zaman kalbiniz kulağınızda atsın. Heyecanla onu görmek için etrafınıza bakın. Hala sevebilme hala başka birine âşık olmak umudunuz onunla yaşasın. Çünkü tekrar sevmemeye yemin etmiş bir kalp kadar üzücü bir şey yoktur. Aşktır insanı taze ve diri tutan…

Kadın veya erkek ayrılık sonrası mayın tarlasına dönmüş şehirde karşılaşmaları ne kadar romantikse tekrar ayrılmaları bir o kadar dramatiktir. Büyük aşkların büyük sancıları olur..

Ve unutmayalım ki;

Aşk ne kadar büyükse davası da bir o kadar büyüktür…

Sevgilerimle…